Hayat bazen bir yük katarıdır; omuzlarımıza istiflenmiş taşlar, sırtımıza bağlanmış zincirler..İnsan, kendi alışkanlıklarının zindanı içinde volta atar, yıllanmış bir mahkûm gibi. Zaman, paslı kapılar gibi üzerine kapanır; “artık olmaz” cümlesi, içten içe yankılanır. Oysa en ağır taşın, en koyu gecenin, en boğucu nefesin ardından bir sır vardır: Yeniden başlamak.
Yeniden başlamak, insanın kendi küllerinden kalkışıdır. Bir yanışı vardır ki, yıkar bütün eskimiş duvarları; sonra o yıkıntıların arasından filizlenen ilk yeşil ot gibi,umut başını kaldırır. Ne dünün pişmanlıkları kalır, ne de yarının korkuları. Sadece “şimdi”nin berraklığı..Ve o berraklığın içinde, insan bir kuş hafifliğinde süzülür.
Bu hafiflik, sıradan değildir. Bir denizin dibine batmışken birden yüzeye çıkmak gibidir. Boğazına dolmuş bütün sular çekilir, ciğerlerine ilk kez dolan hava gibi ferahlatır insanı. Bazen bir şehrin taş sokaklarında, bazen yıkılmış bir hayalin enkazında, bazen de aynadaki bakışın en derininde başlar bu diriliş.
Yeniden başlamak, kalemin kırıldığı yerde yeniden yazmak, şarkının sustuğu yerde yeniden mırıldanmak, kalbin parçalandığı yerde yeniden çarpmaktır. Çünkü insan, bitti sandığında değil, yeniden başladığında en çok insandır.
Ve o an, bütün zincirler düşer, bütün taşlar erir, bütün gölgeler dağılır. Ardında sadece uçsuz bucaksız bir gökyüzü kalır. Yeniden başlamak işte bu yüzden dayanılmaz bir hafifliktir; çünkü o gökyüzü, insana en kadim hakikati söyler:
“Her düşüş, aslında göğe doğru bir sıçrayıştır.”
Yorumlar